Jetlag #3 Gelecekte Ne Buluyorsun?
Geçen gün Instagram’dan daha önce kimsenin aldığını duymadığım bir bildirim aldım. “Bazı insanlar senden uzun zaman sonra haber aldı. Bu kadar arayı açma.”
Jetlag nasıl başlamıştı?
Gece orada olacağını biliyordum. Öğrendiğimden beri ne giyeceğimi düşünüyordum. Hangi ben olarak görünmeliydim? Bol kot günlerimden birinde olmamalıydı bu karşılaşma. Onunla nasıl anlaşmak istiyorsam öyle görünmeliydim. Öyle yakalanmalıydım o ana. Onun nasıl görünebileceğini düşünürken saçları geliyor aklıma; eminim harika bağlanmış saçları, hafif birkaç giydiği fetiş parça ile muhteşem görünecekti. Öf. Dolabımdan bir kot çekiyorum ve bir yığın üstüme geliyor. Fantazilerimden çıkıyorum.
Bu 8 Mart’ta da her seneki gibi gece yürüyüşünden sonra Jetset’te Club Chronicles gecesi vardı. Benim gibi birçok kişinin sıkıcı haftasına dair bulduğu tek motivasyon bu kutlu geceydi. 8 Mart Club Chronicles gecesinin ne anlamı vardı? Çok fazla kraliçe, çok fazla drum and bass ve step çalacak demekti.
Herkesin dövizlerine bakarak yürürken düşünüyorum. Çok fazla kahkaha, sarılma, düdük, AŞKIMlar, yağmur… Zaman geçiyor. Günler günlere yuvarlanıyor. Beklediğin günler geliyor ve sonunda beklediğin günler hep değişiyor. Partiarki ve onun düzenine dair her şey için kaldırılan dövizler ve sloganlar ile Sıraselviler çatlıyor. 5. saatin sonunda ıslanmış, yorulmuş, içten tazelenmiş, sesi kısılmış, kulakları düdükten sağır olmuş haller ile yerel seçimler korkusundan eylemcilere yalandan ılıman polislerin açtığı zincirden geçiyoruz. Kepenklere vurarak yürüdüğümüz yoldan Jetset’in kapısının altında buluşuyoruz.
Fila’yı uzaktan görüyorum. O da beni görüyor. Gülümseşiyoruz. Tabii ki bu gece o da çalacak. Instagram’da geçen hafta paylaştığı story sayesinde menajerinden ayrıldığının haberini tabii ki aldım. Beni uzaktan tanıdığını da; Fava’nın albüm kayıtlarından önce çıkarttığımız teklisi ile öğrenmiş oldum. Yorum olarak kalp atmış. Pastoral manzaralar, close-up böcekler, bazı Jetlag 96 afişleri ve eser miktarda tatlı çıktığım kayıt fotoğrafları ile can çekişen sembolik Instagram’ımımı bu kalp epey şenlendirdi. Geçen gün Instagram’dan daha önce kimsenin aldığını duymadığım bir bildirim aldım.
“Bazı insanlar senden uzun zaman sonra haber aldı Beste! Bu kadar arayı açma.”
Neredeyse kırıcı buldum.
Fila’nın uzun zamandır hayranıydım. Sanatsal duruşuna öykünmemek elimde değildi. Onu her dinlediğimde takdir ediyordum. Yaptıkları üstümde çalışıyordu. Müziğine işlediği siyah kültür, ilham aldığı balkanlar, eleştirdiği avrupa ve yaşadığı orta doğu nasıl oluyorsa kendi içindeki neşe ve tutku ile buluşuyordu. Çoğumuzdaki coğrafi depresyon onun 5 dakikada yaptığı harika bir göz makyajıydı. 2 sene önce onu ilk kez Kadıköy’de The Large'da dinlemiştim. Defalarca defalarca daha gitmiştim. İlk önce 20 kişiye çaldığı çarşamba saat 20 sahneleri, şimdi tıklım tıkış olan cuma gecelerine, saat 22’den önce başlamayan sahnelere dönüştü. 2 sene onun için çok hızlı geçmişti.
İlk parti yakıcıları gecenin diskosunu başlatırken kendime bir bira ve tekila söylüyorum. Tekiladan sonra yüzümü düzeltememişken yanıma Fila geliyor. Kollarını açıyor. Sarılıyoruz.
Seni gördüğüme sevindim Best, nerelerdesin diye soruyor. Gerçekten bir süre neresine bakacağımı şaşırıyorum.
Seni de öyle diyorum. Çalışıyordum- yani çalışıyorum diyorum ve verdiğim cevaptan hiç tatmin olmuyorum. Bir süredir ne yaptığımı soran insanlara sadece çalışıyorum diyebiliyorum. Bu da beni bir ve çok sebepten mutlu etmiyor.
Ben de öyle tahmin etmiştim diyor Fila.
Yakından daha da hot as fuck. Bu kadar zayıf mıydı ya? Karın kaslarına gözüm takılıyor. Önümdekilere bakıp aynısından sipariş ediyor.
Gözlerin parlıyor diyor. Hiç beklemiyordum. Bir kahkaha patlatıyorum.
Feminizmdendir diyorum. Bugün kendimi çok seksi ve politik hissediyorum.
Geçen haftaki sahnesinden, son klibinden, yayınlardan, setlerden, birbirimize şu anda neler oluyorsa hiçbirinden bahsetmiyoruz. Tam da o anda;
Rich Girl çalıyor.
Jetset eylemde açılmış ciğerlerin büyük çığlıkları ile çınlıyor. EEEEEEEEEEEAAAHHH! Aynı anda o kadar iyi twerkler görüyorum ki… Dikkatim dağılıyor.
If I was a rich girl… Ne yapardım gerçekten? Terapistimin şefkatli sesi ile soruyorum; neyi farklı yapardım? Ne yapmak isterdim? Bak yine susuyorum. İnsan bu dünyada zengin olduğunda da ne yapmak isteyeceğini bilemiyorsa… Bir şey yapmazdım aq ne yapacağım? Ne yapmalıyım yani? Niye böyle ruhsuz birisi oldum ya? Ruhsuz mu oldum ben? Fila tekilasını shotlarken bütün pist; get that money, girl get that money diye bağırıyor. Fila kulağıma yaklaşıyor.
E, sürekli oğlanlarla oynamayacaksın değil mi? diye soruyor. Gülmemi hemen tutuyorum.
Asla diyorum. Ama seninle nasıl oynayabilirim? Bilmiyorum.
Düşünmeme izin vermeden cevaplıyor. Anlatırsam bence çok iyi anlarsın. Bir süre kimseyi almayacaksın.
Yine gülesim geliyor. Tut abla. Artık nereme iş alacağım? Ya da almam için günlerin en az 38 saat olması gerekiyor demek istiyorum ama kibarca aptala yatıyorum.
Yeni değil mi? diye soruyorum.
Evet diyor. Aynı sakinliğiyle sayıyor; Four, Fava ve ben.
Four, Fava ve Fila diye tekrarlıyorum. İsmi dışında yeni hiçbir şey eklemiyorum.
Tanıştırayım Fila, üçüncü sanatçım. İlk kez önceden arkadaşım olmayan biriyle çalışacağım. Üstelik diğerlerinden daha popüler, daha ünlü… Gözüm korkuyor.
Elim ise şu an Fila’nın eliyle el şıkışıyor. Artık gülmemi tutmuyorum. Kocaman gülüyorum. Yarın ayrıntılar için telefonlaşalacağız. Ben ne yapıyorum? Sevinsene. Gerçekten sevinseneEe! Bu yüzden de heyecanlı değil miydim bugün?
Fila bara dönüyor. 2 tekila diyor. Geleceğimden bir sufle istiyorum. Ben nereye gidiyorum, geleceğimde ne görüyorsun diye soruyorum. Duymaya çalışıyorum. Duyamıyorum. Çok ses var.
Rahata ermek için daha yapacak çok iş var. Sisyphos’un taşını yine yere düşürdüm.

