Öncesinde bazı olaylar olmuştu evet…
sayfa 7
Bazen yürürken alakasız bir yere kafamı çeviriyorum ve düşünüyorum.
Acaba bu andan 10 yıl önce burada kimler vardı? 20, 30, 40, 50 yıl yıl yıl yıl önce… Burada kimler kimlerle beraberdi? Ne çalıyordu? Ne ile meşguldüler? O akşam ne yediler, ne içtiler, ne konuştular? İlerdeki dönerciden, hamburgerciden önce tam burada ne vardı?
Yazdığım sayfaya uzaktan bakıyorum. Yazdığım hiçbir cümleyi bir daha okumuyorum ve yazmaya devam ediyorum. Ne yazacağımı bilmeden.
…
sayfa 12
Öpüşmeye geç başladım. Ehliyet almak gibi öpüşebilmenin de aile içinde bir yaşı vardı.
“Büyüyünce öpüşürsün.”
Öpüşecek kadar büyüdüğümü nasıl hissedeceğimi ablama sorduğumda öpmek istediğim bir çocuğun olup olmadığını sormuştu. Ortaokuldaydım. Vardı aslında ama emin değildim. Emin değilim dedim. O da kafa sallayıp emin olduğunda öpersin diye yanıt vermişti.
Lisede öpmek istediğime emin olduklarım oldu ama o zaman da ablam evde yoktu. Ablam evden uzaktaydı. Artık yurtta yaşıyordu. Bu yüzden bazı hafta sonları dışında annemle ikimizdik. Her kararımıza ortaktık. Belki de sadece yalnızdık.
Annem lise sonda ablamı aramak istediğimde ders çalışıyordur demeyi alışkanlık edinmişti. O yıl ablamla en az konuştuğum seneydi. O yüzden daha da hiçbir şeyden emin değildim. Evin bir şey hissederek hayatına devam eden insanı evden uzaktaydı. Konu annemle bense… Her şey geleceğe endeksliydi. Çoğu zaman içinde bulunduğumuz anın geçmesini beklerdik. Bir şekilde şimdiki zamanı geçiren anne - kız olarak tüm planlarımızı geleceğe yapardık. Gidilecek konserler, filmler, tatiller, lokantalar, yaşanacak aşklar, anneanne ziyaretleri, aile mangalları hatta… Üniversiteyi kazanınca seneye yazlık dönüşü salça bile yapabilirdik. Annemle her zaman dinlenmeye ve yorulmamaya özen gösterirdik. Bu düzende çok az şey mümkündü. Neredeyse her şey için büyümem ve üniversite kazanmam gereken o yıllarda öpüşmek için de uygun bir enerji ve zaman bulamamıştım. Seneye…
Seneye yaz artık 18’dim. Üniversiteye geçiyordum. 5. tercihime girmiştim. Psikoloji, sosyoloji, tarih, felsefe ve performans sanatları. Annem inkar etsede tabii ki kendini psikolojiye şartlamıştı ve ekranda yazan Performans Sanatları o sabah ikimizi de şaşırtmıştı. Ekrana bakarken o unutulmaz senkron tepkiyi vermiştik.
Hıı.
Ne diyeceğimi bilemeyip sessizce balkona doğru yürüdüm. Annem de peşimden geldi. Ben dışarıya bakarak oturdum. O da beni görüp aynısını yaptı. O zaman beyaz olan sigara paketinden bir sigara çekti. Sınava beraber girdik sayılırdı. Yoğun ve yorgun hissediyorduk. Aynı paketten ben de bir sigara çektim. Normalde o zamanlar sigara içmiyordum. Annemin yine normalde bir araba söyleyeceği bu hareketime annem hiçbir şey dememişti. Konuşmadan sigara içmiştik. Ben öksürmüştüm. Annem bir yerde güldü. Şaşırdın mı diye sordu. Evet. Ben de dedi. Ama istiyordun dedi. Soruya da benziyordu cümleyi tonladığı an. Evet, galiba dedim.
Ah, bu leylalığın ya Beste.
Sesinde siteme benzer bir şey vardı. Bence yersizdi. Cevap vermedim. Anneme bağırmak istediğimi hatırlıyorum ama koca bir dumanla yuttum. Bu konuşmadan hiç zevk almamıştım. Tam o anda hatırladığım; ablamın tıp kazandığı o sabah. Ve o sabahı gayet iyi hatırlıyordum.
Ablam o sabah birkaç saat sonra tebrik için sürpriz yaptığında boynuna atlamıştım. Onu her yerinden öpmüştüm. O yaz saçlarını küt kestirmişti. Onu gerçekten çok özlemiştim ve annemden çok sıkılmıştım. Annem ablama sarılırken zahmet ettiğini söylediğinde sonunda hissettiğim şeye dair bir şey yapmak istemiştim. Anneme dönüp ne dedin diye sormuştum. Kedinin kuyruğuna basmıs gibi gözlerini açıp bana bakarken belki de bütün yıl boyunca sustuğum her şeyi bir şekilde 5 dakikaya sığdırıp kapının önünde yüzüne bağırmıştım. Ablamın evde olmasının işte böyle bir gücü vardı. O gün üniversite kazanmıştım, ilk sigaramı içmiştim, gündüz anneme bağırıp akşam annem ve ablamla balkonda sarhoş olmuştum. Ve evet, artık öpüşebilirdim.
Öpüştüğüm çoğu kişinin yanağı yumuşaktı. Bu hissi sevmiştim. Bir gün, üniversite ikiydi sanırım, 28 yaşında, yani şu an olduğum yaşta bir çocukla öpüşmüştüm. Onunla Mexican bir grubun konserinde tanışmıştım. Latin funk çalan kalabalık bir gruptular. Bölümden üç arkadaşımla sahnenin sağındaydık. O da işten üç arkadaşıyla beraber tam solumuzdaydılar. Dans ederken tanıştık. Onunla dans etmek ilk başta, nedenini anlamadığım kadar çok utandırsa da yüzüne alıştıktan sonra içimi başka bir heyecan basmıştı. Yaşıtlarımdan karizmatikti. Neredeyse biraz yaşlı gözüküyordu. Birkaç beyazı vardı. Aynı şu an benim de olduğu gibi. Gülümsemesini hatırlıyorum.
O gece durakta yurda döneceğimiz otobüsü beklerken öpüşmüştük. Önce sanki dudaklarımı kıpırdatamamıştım. Onunla öpüşecek kadar büyümüş hissetmemiş miydim kendimi, yoksa öpüşmeyi mi bilmiyordum?
Düşünce dolu bir öpüşmeydi. Yurda dönerken kafamın her öne düşüşüyle uyandığım bir uyku uyudum. Her uyandığımda kendimi daha fazlasını bilmediğim ve yapmadığım için suçlamıştım. Belki de yeteri kadar ve doğru büyüyememiştim.
O çocukla bir kez daha görüşmüştük. Son görüşmemizde beni bekliyordu ve buluştuğumuz yerde öpüşmüştük. Bu buluşmamızın en tatlı anıydı. O geceye dair başka tatlı bir an hatırlamıyorum. Çok büyük ihtimal benim ergenliğim, onun egosal sancıları ile iletişimimiz gıcıklaşmıştı. Ben galiba yeterince sarhoş olmadım dediğini hatırlıyorum. Bunun kaba duyulduğunu söylemiştim. O da özür dileyip çok geçmeden İngiltere’ye taşınacağını söylemişti. Bu ülkenin artık böyle olmayacağını da eklemişti. 10 yıl önce.
Abart.
Ne zaman birinin taşınacağını duysam o gün aklıma geliyor. O yüzden gitmek isteyenlere genelde önce gülüyorum. Ve sanki ben daha çok şey yapsaymışım kalabilermiş gibi üzülüyorum.
Son 10 yılda şehirde sevdiğim ve sevebileceğim insanların kalmaması en büyük korkularımdan biri olmuş olabilir mi?
…
sayfa 15
Almanya’ya her geldiğimde bir yere daha çok benzerdi. Benzediği yeri tanıyorum. Nerelerine sıkışıp, nerelerin benim çöplüğüm olacağını hissediyorum. Hatta neredeyse biliyorum. Yıllar içinde çok sevdiğim birçok insan Almanya sınırları içinde yaşamaya sebepler buldu. Her birine bıkmadan usanmadan saygı ve heyecan duydum. Meraklarına ortak oldum, şikayetlerini dinledim. Kimseyi kayırmadım.
Git gide ziyaretlerimde sokakları tanımaya başladım. Görmediğim şehirler azalıyordu. Belki de Almanya’yı ben kayıyordum. Oraya giderken normalden biraz daha şeydim… Nasıl desem… Meraklı? Özenli? Belki daha… Normalimden daha renkli, rüküş, heyecanlı ama dikkatli, hareketli? Hepsi mi?
Özenli.
Evet. Onu tek başına seçebilirdim. Özen kelimesini öğrendiğimde okula gidiyordum ama okuldan öğrenmemiştim. Annem, babamla boşanmalarından sonra ablamla beni karşısına alıp hayatla ilgili konuşurken bir gün özenden çok uzunca bahsetmişti. O zaman da daha önce hiç görmediğim turuncu bir sigara kutusundan sigara içiyordu. Önümde ayıklanmış barbunyaların poşeti vardı. Tomurcukları suda süzülen içi boş barbunya kabuklarına dokunarak annemi dinlemiştim.
Özen her şeyi kaplayabilir. Bir yere, bir insana özenle gidersen anlaşırsınız. Özen hissedilir. Ama özen sevgiyle de karıştırılabilir. Özen sevgiden beslenene kadar merakla beslenir. Merakı diri tutmanın yolu pekala sevgiden geçebilir ama onu asıl besleyen şey eksikliktir, yoksunluktur. Özen beslenme isteğidir.
Sen neye özenlisin peki diye sormuştu ablam anneme. Annem gözlerini kaçırmadan bakmıştı ablama. Kısa bir sessizlik sonrası aileme özenliydim ama artık kendime özen göstermek istiyorum, en çok oradan eksiğim demişti.
Vov demiştik. Özen demek.
Berlin’de turnede geçirdiğimiz günlerde görebildiğim ve duyabildiğim kadarıyla herkes birbirine burada da bileniyor. Katıldığımız Filistin ateşkes eylemlerinde gördüğüm polislerin yüzündeki o hali tanıyorum. İnsanların yüzündeki o öfkeyi, o manasız ve orantısız şiddeti maalesef çok iyi biliyorum. O şiddetin sözlerini işitiyorum, acıttığı, yok ettiği insanları tanıyorum.
Avrupa’nın bin yüzlü fantazisi olan tarafsızlığının simgesi bir polis, kalabalığın en önündeki gencin puşisinden çekerken, öndeki 50 kadar kişi, 30 kişi kadar olan polise o an çullandı. En öndeki çocuğun yüzü yere yapıştırırken ben ağlamaya başladım. Sonra fark edip gülmeye. Burada ağlayamazdım.
Tam arbedeye koşuşacakken bu sefer de ben özenle puşimden yakalandım. Saliseler içinde hissettiğim o korkuyu anında tanıdım. Ama acaba ensemden yakalayanın Four olduğunu gördüğümde suratım ağlıyor mu gülüyor muydu?
Neden bilmiyorum o gece Fava kolbastı çaldı.
…