Jetlag’te geçen hafta…
Ama buradaysan da buradasındır. Buradan devam edebiliriz.
Best,
Ofise gelir misin diye bekledim ama sonra bu maili daha fazla bekletmemeye karar verdim. Uzatmıyorum. Görüşünce konuşuruz.
Fava’nın yeni albümünün ilk çıktıları ekte.
Sevgiler,
Herkesin uzun zaman sonra kısa kollu giydiği bir günde Fava’nın stüdyosundayken Ozan’dan bu maili alıyorum. Sırıtarak okuduğum 1 dakikanın ertesinde daha sesimi çıkarmama fırsat vermeden başka bir mail daha alıyorum. Bu Ozan’dan değil. Tam bitirmeden anlıyorum. Mail Fava ve Four’u Berlin’deki bir stüdyonun park festivaline davet ediyordu. Okuyup emin oluyorum. Beni de davet ediyorlardı.
Bir an aklıma Fava’yı tanıdığım ilk zamanlar geliyor. Fava’nın yeni yeni kurulduğu, benim de onları ilk kez dinlediğim, bildiğim dönemleri… Birkaç sene önce miydi sanki? Bizimkiler ben daha onlarla çalışmazken iki ay boyunca otostopla Avrupa turnesi yapmıştı. Oha, ne birkaçı lan 6 sene. O sırada ben neredeydim? Bundan 6 yıl sene önce…
Size iki haberim var diye içeri sesleniyorum. Heyecan yapıyorum. Ve hangisinden başlasam bilemiyorum diyip bağırıyorum.
EEEEEAAAAAHH!
Gelin çabuk. Herkes gelmeden söyleyemem.
Nerelere gitmişti Fava ilk Avrupa turnesinde?
Bundan altı sene önce yollarına çıkan ve sahnesi olan her bara çalmayı teklif edip bir ay boyunca yaklaşık 25 sahnede çalmışlardı. Çoğundan para almadıkları gibi, 50€ kazandıkları geceyi de gayet net hatırlıyorlar. Bütün turneyi Instagram’dan ağzım açık takip etmiştim ve dönmelerine birkaç gün kala grup hesaplarına kısa bir tebrik mesajı atmıştım.
Döndüğünüzdeki konser haberinizi bekliyorum diye bitiyordu mesajım. Sabahında Fava’dan cevap almıştım.
Haftaya Berlin’de değil misin? Nikel ben.
Nikel Fava’nın davulcusu. Eski dersane arkadaşım. Beraber üniversite kazanmıştık. Onun planı başından belliydi. Derece yapacak ve mühendis olacaktı. Bense… O zaman da pek emin değildim. Nikel ile sınav için öngörülen başarı durumumuz ve hedeflerimizin hiç benzer olmamasına rağmen beraber çok gülebilen arkadaşlardık.
O dönem anne ve babası boşanmayan sayılı kişiden biriydi. Hafta sonları ailecek yemeğe çıkan bir ailesi vardı Nikel’in. Sınava girmemize aylar kala babasını kaybetti. Belki de, o zaman hayatta ilk kez bir arkadaşımla gerçek bir dert paylaşmıştım. İlk zaman çok dertlenmiştik ama sonra o kadar da dertlenememiştik. O yaşlardaki çocuk gencin dertli olmaya ayıracak zamanı yoktu. Başka sorularla ilgilenmeliydik.
Üstüne düşeni yaptı Nikel. Derece yaptı. Yanımızda hiç ağlamadı. Gıgını çıkarmadı. O yaz hep bira içtik. Sonra o mühendis olmak için okula başladı. Ben de bir şeyler işte. Arası 1,5 saat olan üniversitelerimizde çok geçmeden birbirimizi unuttuk ve birkaç konserde, bazen partilerde birbirimizi yeniden hatırladık ama gülünecek hep bir şeyler bulduk.
Yoksa siz de mi? Evet, haftaya Berlin’de olacağım.
Bundan 6 yıl önce herhangi bir haftada, haftaya Berlin’de olacaktım. Habitatımın yeni yeni Berlin’e taşınma hayalleri kurmaya başladığı senelerdi. Nikel ile Berlin’de Erasmus yapan lise grubumuzun üçüncüsü Naz’ın yanında buluşacaktık. Bu seyahat ilk Berlin çıkartmam olacaktı. Ondan sonrası zaten pandemi ve falanlar ordusu taaruzu.
Harika. Biz de Loophole’da çalacağız. Görüşürüz.
Nikel ile sözleştikten sonra çok iptal etmek istedim. Berlin’e yola çıkmama günler kala ablam gittiği doktordan beni aradı. Hayat için kısa saniyelerdi. O da bir anda söyledi. Başka nasıl söyleyebilirdi ki? Ablamda kanser tehşis edilmişti. Ablamla telefonda konuşurken Taksim Meydanı’nın ortasındaydım. Nerede durmuştum ya da nereye doğru yürüdüm? Hatırlamıyorum. Ablama ilk sorumu bulamamıştım ve şimdi ne yapacağız diye sormuştum.
Sen önce bir duracaksın. Bana bak. Berlin’e gideceksin. Ölümü gör gitmezsen.
Anaaaaan ablaaa anaan!
Gerizekalı. Ölmeyeceğim hemen. Salak salak hemen şu an başlamayalım. Bir haftada hiçbir şey değişecek gibi değil. Git orada ağla. Ben de burada ne yapacağımı anlamaya çalışayım.
Hıhı.
Ağlamaya başlamışımdır çoktan ve çok yüksek ihtimalle.Anneme söylemedim. Duydun mu?
Hıhı.
Beste sikerim seni. Duydun mu?
Duydum.
Ablam… Şşş. Lütfen. Anneme söylemedim. Bak lütfen. Ben de korkuyorum ama o kadar da korkmamalıyım. Herkesin başına gelebilir. Önce bir anlayalım. Sonra sen dönünce beraber ne yapabileceğimize bakarız.
Sikiyim.Merak etme iyi olacağım.
Ablamla bu tarihi telefonu kapadığımda içim bomboştu. O zamanlar bu zamanlar gibi de değildi; 2 hafta içinde vizen çıkmış olurdu. İşte… Toplumlar değişir. Değişimin tek başınalığı neredeyse imkansızdır. Berlin’i işte bu telefonun etkisinde feth etmiştim. Bir şekilde varabilmiştim bir kere. Şaşırmıştım.
O zaman gördüklerimden ne çıkarmalıydım?
Çoğu zaman yaşlı gözlerle şehri tek başıma epey yürümüştüm. Bazı binaların önünde duruyordum. Bu binaları neye göre seçiyordum? Hayat geçiciydi. Ablam hastalanacak kadar büyümüştü. Her şey çok mu kötü olacaktı? Nefes alabildiğim borularımın üstüne basılıyor gibiydi.
İçimde daha önce hiç yaşamadığım bir korku ile tanımadığım bu şehri dolaşırken eski arkadaşlarımı Loophole diye bir barda buldum. Dünyanın kuzeyinde bir tekrar çukurunda içimdeki korkuyla ve birkaç tanıdık suratla… Durdum öylece.
Biraz müzik dinledim. Gecenin sonunda Fava’yı sahnede dinlerken için için ağladığımı hatırlıyorum.
Günümüzde buradayız ve aynı el kremini kullanıyoruz Fava ile.
Bütün grup başıma toplanıyor. Oturduğum tabureden kalkıyorum.
Yanlış yere çağırdım ya. Hadi içeri geri gidelim. Albümümüzü dinleyeceğiz diyorum. EEEAAAAAAAAHHH! Şimdi onlar çığlık atıyor.
O gece albümün draftını dinliyoruz. Ben bir şekilde çok beğeniyorum. Hepsinin yüzüne teker teker bakıyorum. Onların da yüzünde görüyorum. Beğeniyorlar duyduklarını. Beraber yapmayı düşündüğümüz, planladığımız sesleri duyunca gönüller rahatlıyor. Hissettiğinin hakkını veren bir iş yapmak demek böyle bir his.
Albüm son şarkısı ile bitiyor. Bittiğinde bir süre sadece sırıtıyoruz.
Memnun olsak mı olmasak mı?
Herkes tam tur birbirine baktıktan sonra grubun şefi Ali’den bir alkış başlıyor stüdyoda ve ardından notları çıkarmak için 2 kasa bira söyleniyor. Yeniden birkaç kez dinleniyor, çalınıyor, kurgu bilgisayarında bakılıyor. Sabaha kadar sürüyor gece.
Gün doğarken patlatıyorum.
Berlin’de bir park partisine davet etmişler bizi. Four ve Fava adına davetinizi aldım.
Ne diyorsun?
Cidden mi?
Ne zaman?
Eylül.
İyiiii.
Gideriz.
Büyük ihtimal vize çıkmaz.
Göreceğiz.
AA işe bak, çok iyi!
Saat kaç?
Şu an mı? Sabah oluyor.
7 mi?
8:40’ta koltuğa uzanıyorum ve telefonumu şarja koyup tek gözle şu maili yazıyorum.
Ozan selam,
Çok uzun bir haftaydı ama yine bitiyor. Geçen ayda bitmez sandığım çok yer oldu. Ama bitti. Konuşuruz. Albümü bu şekilde dinlemek heyecanlandırdı herkesi. Gelecek haftalarda paketleriz. Beraberce ya ofiste, ya stüdyoda sanki, ne dersin? Telefonlaşırız.
Eline sağlık. Tüm ekibin selamıyla onlar ve kendi adına teşekkürlerimizi iletiyorum.
Bittirdiğimizde kutlamak üzere, sevgiler ve günaydın.
Best

Jetlag’te nasıl başlamıştı?
Neler olacaktı?
Jetlag’de çaldığımız şarkıları buradan dinleyebilirsin.
Sevgiler.